Hayatınızın birçok evresinde bazı sesler duyarsınız. Bu sesler ısrarla size aynı şeyleri söyler. Ve sizde duymamazlıktan gelirsiniz. Gözlerinizle sesin geldiği yere bakacak saygıyı bile esirgersiniz. Ama sizin duymayışınız onu asla yıldırmaz. Hiç bıkmadan usanmadan aynı şeyleri tekrarlamaya devam eder. Siz nede olsa yarında aynı şeyleri söyleyecek diye yine duymayı reddedersiniz.
Ve bir sabah uyanırsınız. Her zaman duyduğunuz o güzel ses sizi terk eder. Sessizliğin uğultusunun sesi kulaklarınızı fethetmiştir. Artık tüm sesler sizi rahatsız eder. Buzdolabı sesi, kapı gıcırtısı, tuhaf insan sesleri, rüzgarın hışırtısı.. Duyduğunuz bütün seslerde bir zamanlar hiç cevap vermediğiniz ve duymazlıktan geldiğiniz o sesi ararsınız. Artık gözlerinizle değil tüm benliğinizle o sesin yeniden kulaklarınızda duyulmasını arzularsınız. Bu ses kimi için babasıdır, kimi için kardeşi, abisi, kızı, sevgilisi yada en sevdiği hayvanın çıkardığı ses. Aslında tüm bu seslerin hepsinin ortak bir özelliği var. Bu sesler görmesek te duymasak ta o köy bizim köyümüzdür diyebilecek kadar bizim içimize işlemiştir. Ve o seslerden herhangi biri olmazsa artık bir yanımız eksik kalacaktır. Ve birkaçı olmazsa artık yalnızlığı yurt edinmişizdir.
Şuan bile bu yazıyı okurken birileri size sesleniyordur. Ve siz onları duymamazlıktan geliyor olabilirsiniz. Öyleyse artık seslerin geldiği yere dönün ve bakın. Onlar sizi seviyor. Sarılın onlara. Paylaşın. Bir sabah uyandığınızda yok olabileceğini düşünün. İnanın bana buzdolabı sesi tahammül edilemeyecek kadar çok sinir bozucu. Ve yalnızlık şehrinin mimarı hiçbir işten anlamıyor. Buralar çok ıssız.. Arkanı dön ve bak. Hani en sevdiğimiz insanları uğurlarken onları görmesek bile içlerinde bulunan arabayı yolun sonuna kadar aşkla takip ederiz ya. Öylece bak. Taa ki sesler senden uzaklaşana kadar..