Merhaba, sayın okuyucu. Gebze bölgesi yazarlarındanım. Basılı üç romanım vardır. İlk iki romanım polisiye türünde eserlerdir. Üçüncü ve son eser ise gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek kaleme aldığım bir romandır. Bu ilk yazımda siz saygıdeğer okurlara son eserimden bahsetmek istiyorum. Öncelikle kitabı kaba hatlarıyla anlatan arka kapak yazısını paylaşmak istiyorum. Yazı şöyle;
Bu, bir yol hikâyesi. Sarı kumların her şeyi örttüğü çölde, bitmek tükenmek bilmeyen bir yürüyüşün hikâyesi. Herhangi bir köyün meydanında, sarp dağların yamaçlarında, azgın nehirlerin yataklarında biten hayatların hikâyesi. Bombaların yağdığı, mermilerin uçuştuğu, postalların ezdiği toprakların, çare bilmez hikâyesi. Gerçek yaşama ayna tutan, bir savaştan kaçarken bambaşka savaşların içinde kalan çocukların hikâyesi. Kısır döngüye kapılıp savrulanların hikâyesi. Doğar doğmaz büyümek zorunda kalanların hikâyesi. Savaşa, ölüme, özleme, aşka, umuda dair ne varsa bünyesinde barındıran, kadim coğrafyaya hâkim olan, acılı bir dilin hikâyesi. Gerçek bir hayat hikâyesi.
Çölün Dili, gerçek bir yaşamı merkeze alan, bir hikâyenin içinde kurgulanmış bir romandır. Kahramanımız Erfan, tanımaktan çok memnun olduğum ve bana çok şey katan bir genç adamdır. Adını, yine kahramanımızın hayatındaki önemli bir insanın ismiyle değiştirdim. Romanın içine dâhil ettiğim karakterler ise başka isimlerle mutlaka yaşamış kişilerdir. Erfan’ın ve ona yol arkadaşlığı yapan kişileri uzun uzun dinledim ve sonunda elinizdeki bu kitabı ortaya çıkardım. Savaşın ve göçün sadece insanî yönünü işlemeye çalıştım. İyi okumalar.
Bu kitap için yoğun okuma ve gözlem yaptım. Yazının başında yazdığım gibi bu eser, gerçek hayattan temel alan bir roman olduğu için gerçeklerden kopmamaya çalıştım. Bu sebeple, baş karakter Erfan’ı uzun uzun dinledim. Hatta arkadaş ve akraba çevresine girdim. Bir dedektif gibi dinledim, notlar aldım ve çok düşündüm. Bu süreç uzun sürdü ama çok keyifliydi. Edebiyat dünyasına ve kişisel hazineme eklenecek olması bana güç katıyordu. İlk iki romanımın sınırları benim hayal gücümün hudutsuz düzlükleriyle sınırlıydı. Bu romanda ise sınır, başkarakter Erfan’ın hayatıydı. Bir kurgunun içine oturtarak ve yer yer dramatize ederek kitap haline getirdim.
Peki, bu roman ne anlatıyor? İnsanoğlunun tarih boyunca en büyük sorunlarından biri olan göç. Göç sorunsalı, sadece bir sebepten ötürü insanların bir yerden başka yere sürüklenmesi değildir. Geçmişlerini ve gelecek tasavvurlarını geride bırakıp bir bilinmeze yolculuk yapan insanlar, yepyeni bir coğrafyada yaşama tutunmak durumunda kalırlar. Coğrafya terimi, sadece böyle durumlarda yeryüzü şekilleriyle alakalı değildir. Sosyal çevre ve ekonomik faktörler göçmenleri ve göçtükleri yerdeki insanların hayatlarına derinden ve yavaş yavaş darbe vurur. Bu sebeplerden dolayı entegrasyon sorunları baş verir ve tamiri imkansız yaralar açar.
Bu romanda bu soruna değinmeye çalıştım. Genç bir adamın hayatını odağa alarak romanı oluşturdum. Soruna sadece insani açıdan bakmaya çalıştım. Bence bu konu insani açıdan ele alınarak çözülebilir. Diğer tüm açılar olayı başka mecralara çekerek çözümden uzaklaştırır. Bunu tarih boyunca yaşananlardan görebiliriz ve görünüşe göre daha da göreceğiz.
Romanda, baş karakter Erfan’ın ve diğer karakterlerin isimlerini değiştirme gereği duydum. Olayın geçtiği kentlere ise o kentlerin bende bıraktıkları ilk intibaları referans alarak, kendi algılarım çerçevesinde yeni isimler verdim. Kişileri ve kurumları, bu romanda eleştirme amacı gütmediğimi belirtmek isterim. Erfan’ın kırk beş gün süren yolcuğunda yaşadığı acı, üzüntü, sevinç, madden ve manen yaşadığı zorlukları, hayal kırıklıklarını, göç ettiği ülkede yepyeni bir hayata alışma cabalarını ve ne olursa olsun içinde yaşattığı umudunu benim penceremden görmek isteyen siz saygıdeğer okurlarıma naçizane öneriyorum.
Bu ilk yazımda sizlere yeni kitabımdan söz etme gereği duydum. Yeni yazılarda buluşmak umuduyla, edebiyatla kalın. Daha güzel günlere…